Bi icimde sikkinliklar var,
Yolculuk zamanlarim gelmis,
Degisim kafasindayim.
Durasim gelmio bir yerde,
Soyle icimden 'bi dakka abim' diye siyrilip, golge bi yerde uyuyasim var.
En olmayacak yerde tuvaletim gelmis de alelacele yetistirmeye calisiyormusum gibi bir gerginlik var uzerimde.
Miskinlikten mi cocukluktan midir bilmiyorum ama mucit olmak istiyorum.
Butun gun cok hayal kuran bir adamin kafasinin icinden birseyler cikartmam gerek benim.
Atolye sahibi olayim, Freud modundan cikip kendimi Leonardo da Vinciye vereyim iste. Baydi soyut soyut konusmak, somut somut levye, firca tutmam gerek benim.
Cok sevdigim bir arkadasimi kaybetmis gibiyim bugun.
Hava bulutlu, serin, istese belki gunesli, tam da yapacak ilginc hicbirsey yokmus gibi.
Butun gun cnbc-e izlemek istiyorum, piyasalar gectikten sonraki halini tabi.
Yolculuk karari vercekmis gibiyim sanki.
Birini ozlemis de pesine dusme fikri aklima duscekmis gibi.
Mutlu olmadan, bir iki gun onceki huzursuz adam gibiyim.
Denizden ciktiktan sonra tuzlu tuzlu kanepede oturup, erik yikamaya usenir gibiyim.
Etrafima bir daire cizip icinde uyumak istiyorum.
Cok sevdigim bir arkadasimla kusmus gibiyim bugun.
Bildigim herseyi bir kenara atip, yeni birseyler ogrenmek istiyorum bugun.
Ranzanin alt kisminda Ilk Ansiklopedim okumak istiyorum bugun, Goofy i ozledim.
Birine inanmak,
Mumkunse seveni cok sevmek istiyorum bugun.
Kaslari gevsetip, kendimi azad etmek istiyorum.
Dinleyip, dinleyip uyutulup, uyaninca da guldurulmek istiyorum.
Ustumdekileri cikartip, bahcede uyanmak istiyorum.
Ben sana asik oldum derken mutluluktan akli cikip, beyaz t shirtumu mutluluktan aglaya aglaya goz kalemine bulasin istiyorum.
En sevdigim arkadasim, ailesiyle yaz tatiline cikmis gibiyim bugun.
Anlasabilmek istiyorum.
Anladigimi yazabilmek, anlamadigimi dinlemek istiyorum.
Bugun cok ozluyorum.
Yazin denize girmis uyumus, uyanmis da acikmis kadar sevdigimi gormek istiyorum.
Sanki son 3 saatimi bir kagida 'ozledim, ozledim, ozledim, ozledim' yazarak gecirmis gibiyim.
Neyse icimdekileri bir canlandirirsam keyiflencem.
Wednesday, 29 February 2012
Monday, 27 February 2012
Thursday, 23 February 2012
Saturday, 18 February 2012
Friday, 17 February 2012
Aslandan kanka olmus
Guzel, hos olmus da el sakasi yaparsa oyle farkina varmadan, 'Abi ehu ehu' derken kafanin ucte birini alirsa?
Wednesday, 15 February 2012
Tuesday, 14 February 2012
Monday, 13 February 2012
Glowing cats shed light on Aids
Cats that have been genetically modified to glow in the dark are being used to gain insights into Aids.
The scientists inserted one gene into the cats that helps them resist the feline form of Aids.
They also inserted a gene that produces a fluorescent protein called GFP, Nature Methods journal reports.
This protein - which is produced naturally in jellyfish - is commonly used in this area of research to monitor the activity of altered genes.
"We did it to mark cells easily just by looking under the microscope or shining a light on the animal," said Dr Eric Poeschla, from the Mayo Clinic in Rochester, US.
M-O-R-E ?
Sunday, 5 February 2012
Saturday, 4 February 2012
Potansiyel enerjiyle yazmak
Son yarim saatimi durarak gecirdim.
Bu potansiyel enerjimi, keyifli birsey haline getirmek icin debelenip duruyorum sabahtan beri. Anlatmak istedigim birseyler var ama sanatsal olmak adina bin saattir, dusunup dusunup kelimelerin yerini degistiriyorum. Ondan simdi yazi sanatina takcam sanirim.
Hadi bakalim..
Yurumek gibi birsey yazmak, ya da oyle olmali.
Yururken dusunuyorsan, yurumeyi tam olarak da kavrayamamissin demektir. 'Sag, evet simdi sol, hadi Bilsay supersin, simdi kalcadan bir sag daha' dedigin anda eksik birseyler var gibi. Yazmak da oyle birsey. Guzel gorunsun, akil alsin diye binbir takla atmak yerine, 'homur homur homur' seklinde sabah yatakta saga sola donuomus kadar dogal yazdikca ortaya elde tutulcak birseyler cikio gibi geliyor bana.
Yani nihayetinde cebellestigin seyler yaraticilik, dil bilgisi, tarz oturturken seni saga sola surukleyen estetik olgusu, insanlarin begenisi, kendi begenin ve benim favorim, dolu bir kafanin bosalma ihtiyaci.
Simdi dil bilgisi ve guzel kelimelerin varligindan haberdar olmak, tavani boyamak icin altina merdiveni koyup, boyalari yukari tasimak gibi temel birsey. Yani tavana erismeden, boya olmadan o duvari boyamaya calismak en fazla sempatik bir goruntu olusturur.
Duzenegi kurduktan sonra geriye ortaligi dagitmak kaliyor. Masa ustunde bir suru kelime, 'Beni sec, beni sec' diye durmayip, malak gibi anlamsiz gozlerle sana baktiklari icin isin bu kismi baya ilginc.
Yazmak, yani kelimelerle birsey yaratmak elbette cok zor bir is degil lakin hadise ortaya bi sekilde ister evren, ister hayat, ister bilinmeyen bir isigin devami de, bu icine dogdumuz olusuma etki etcek birsey cikartmak. Hemen oyle John Lennon olmaktan bahsetmiyorum elbette, ama elbette insan ise kucuk bir dunyali olmaktan baslayabilir. Hayatta denenen her hareketin, denenen diyorum cunku 2 kadeh saraptan sonra sacmalamaya baslayacagim uzere bu dunyada cok da bilmedigimiz birsey yaptigimiz icin, iyi kotu herseyin bir degeri, anlami, bir etkisi var. Sacma diye birsey yok, sadece hissettiklerimiz, ogrendiklerimiz, algiladigimizda kendimizi mutlu, mutsuz, keyifli, huzurlu, huzursuz, bikkin, sakin, heyacanli, vs.. diye adlandirdigimiz ufak ufak milyonlarca sey var. Birinin yazdigi herhangi birsey kendi capinda anlamli aslinda lakin is o kadar basit degl, elbette insanlarin kafasinda genel bir estetik kavrami da var. Yazan bir insan icin, isi komplikelestiren sey de bu aslinda. Su an elbette sanat sanat icin midir, sanat toplum icin midir demicem ama hic degilse uretim, nami deger sanatin ne oldugunu kendi icimde nasil cozmeye calistigimi soyleyebilirim.
Benim yaptigim ve insanlarin sanat diye algiladiklari hersey benim icin tamamen bir ihtiyac. Yemek, icmekten bir farki yok. Hatta bos bir havuzu dolduran muslugun anlamli olmasini saglayan havuzun diger ucundaki musluk gibi. Isin tek farki girenle cikan ayni madde degil. Bir animasyon sahnesi gibi, bir ucundan tas girip, diger tarafindan ordekler cikan bir makina gibi. Eger su an o animasyonun icinde olsaydim, sanki arkamdan bir ruzgar geliyor, benim icimden geciyor ve onumden degisik sekillerde, renk renk bir suru sey cikiyormus gibi gorunurdum.
Tekrar odaklanip yazmaya donersem eger, yazmak sanki gozleri kapatip alnindan isin cikariyormussun gibi birsey aslinda. Sonrasinda bir yaz gunu uzun bir uykudan uyanip, deniz manzarasinda kapinin onunde limonata icmek gibi birsey. Surecleri sancili, sonu keyifli bir aktivite. Bunu tam olarak tarif edip, algilatmam mumkun degil ama nihayetinde cok lazim bir ihtiyac.
Bunu da yazdim iste, mesela..
Bu potansiyel enerjimi, keyifli birsey haline getirmek icin debelenip duruyorum sabahtan beri. Anlatmak istedigim birseyler var ama sanatsal olmak adina bin saattir, dusunup dusunup kelimelerin yerini degistiriyorum. Ondan simdi yazi sanatina takcam sanirim.
Hadi bakalim..
Yurumek gibi birsey yazmak, ya da oyle olmali.
Yururken dusunuyorsan, yurumeyi tam olarak da kavrayamamissin demektir. 'Sag, evet simdi sol, hadi Bilsay supersin, simdi kalcadan bir sag daha' dedigin anda eksik birseyler var gibi. Yazmak da oyle birsey. Guzel gorunsun, akil alsin diye binbir takla atmak yerine, 'homur homur homur' seklinde sabah yatakta saga sola donuomus kadar dogal yazdikca ortaya elde tutulcak birseyler cikio gibi geliyor bana.
Yani nihayetinde cebellestigin seyler yaraticilik, dil bilgisi, tarz oturturken seni saga sola surukleyen estetik olgusu, insanlarin begenisi, kendi begenin ve benim favorim, dolu bir kafanin bosalma ihtiyaci.
Simdi dil bilgisi ve guzel kelimelerin varligindan haberdar olmak, tavani boyamak icin altina merdiveni koyup, boyalari yukari tasimak gibi temel birsey. Yani tavana erismeden, boya olmadan o duvari boyamaya calismak en fazla sempatik bir goruntu olusturur.
Duzenegi kurduktan sonra geriye ortaligi dagitmak kaliyor. Masa ustunde bir suru kelime, 'Beni sec, beni sec' diye durmayip, malak gibi anlamsiz gozlerle sana baktiklari icin isin bu kismi baya ilginc.
Yazmak, yani kelimelerle birsey yaratmak elbette cok zor bir is degil lakin hadise ortaya bi sekilde ister evren, ister hayat, ister bilinmeyen bir isigin devami de, bu icine dogdumuz olusuma etki etcek birsey cikartmak. Hemen oyle John Lennon olmaktan bahsetmiyorum elbette, ama elbette insan ise kucuk bir dunyali olmaktan baslayabilir. Hayatta denenen her hareketin, denenen diyorum cunku 2 kadeh saraptan sonra sacmalamaya baslayacagim uzere bu dunyada cok da bilmedigimiz birsey yaptigimiz icin, iyi kotu herseyin bir degeri, anlami, bir etkisi var. Sacma diye birsey yok, sadece hissettiklerimiz, ogrendiklerimiz, algiladigimizda kendimizi mutlu, mutsuz, keyifli, huzurlu, huzursuz, bikkin, sakin, heyacanli, vs.. diye adlandirdigimiz ufak ufak milyonlarca sey var. Birinin yazdigi herhangi birsey kendi capinda anlamli aslinda lakin is o kadar basit degl, elbette insanlarin kafasinda genel bir estetik kavrami da var. Yazan bir insan icin, isi komplikelestiren sey de bu aslinda. Su an elbette sanat sanat icin midir, sanat toplum icin midir demicem ama hic degilse uretim, nami deger sanatin ne oldugunu kendi icimde nasil cozmeye calistigimi soyleyebilirim.
Benim yaptigim ve insanlarin sanat diye algiladiklari hersey benim icin tamamen bir ihtiyac. Yemek, icmekten bir farki yok. Hatta bos bir havuzu dolduran muslugun anlamli olmasini saglayan havuzun diger ucundaki musluk gibi. Isin tek farki girenle cikan ayni madde degil. Bir animasyon sahnesi gibi, bir ucundan tas girip, diger tarafindan ordekler cikan bir makina gibi. Eger su an o animasyonun icinde olsaydim, sanki arkamdan bir ruzgar geliyor, benim icimden geciyor ve onumden degisik sekillerde, renk renk bir suru sey cikiyormus gibi gorunurdum.
Tekrar odaklanip yazmaya donersem eger, yazmak sanki gozleri kapatip alnindan isin cikariyormussun gibi birsey aslinda. Sonrasinda bir yaz gunu uzun bir uykudan uyanip, deniz manzarasinda kapinin onunde limonata icmek gibi birsey. Surecleri sancili, sonu keyifli bir aktivite. Bunu tam olarak tarif edip, algilatmam mumkun degil ama nihayetinde cok lazim bir ihtiyac.
Bunu da yazdim iste, mesela..
Subscribe to:
Posts (Atom)