Saturday, 4 February 2012

Potansiyel enerjiyle yazmak

Son yarim saatimi durarak gecirdim.

Bu potansiyel enerjimi, keyifli birsey haline getirmek icin debelenip duruyorum sabahtan beri. Anlatmak istedigim birseyler var ama sanatsal olmak adina bin saattir, dusunup dusunup kelimelerin yerini degistiriyorum. Ondan simdi yazi sanatina takcam sanirim.

Hadi bakalim..

Yurumek gibi birsey yazmak, ya da oyle olmali.
Yururken dusunuyorsan, yurumeyi tam olarak da kavrayamamissin demektir. 'Sag, evet simdi sol, hadi Bilsay supersin, simdi kalcadan bir sag daha' dedigin anda eksik birseyler var gibi. Yazmak da oyle birsey. Guzel gorunsun, akil alsin diye binbir takla atmak yerine, 'homur homur homur' seklinde sabah yatakta saga sola donuomus kadar dogal yazdikca ortaya elde tutulcak birseyler cikio gibi geliyor bana.

Yani nihayetinde cebellestigin seyler yaraticilik, dil bilgisi, tarz oturturken seni saga sola surukleyen estetik olgusu, insanlarin begenisi, kendi begenin ve benim favorim, dolu bir kafanin bosalma ihtiyaci.

Simdi dil bilgisi ve guzel kelimelerin varligindan haberdar olmak, tavani boyamak icin altina merdiveni koyup, boyalari yukari tasimak gibi temel birsey. Yani tavana erismeden, boya olmadan o duvari boyamaya calismak en fazla sempatik bir goruntu olusturur.

Duzenegi kurduktan sonra geriye ortaligi dagitmak kaliyor. Masa ustunde bir suru kelime, 'Beni sec, beni sec' diye durmayip, malak gibi anlamsiz gozlerle sana baktiklari icin isin bu kismi baya ilginc.

Yazmak, yani kelimelerle birsey yaratmak elbette cok zor bir is degil lakin hadise ortaya bi sekilde ister evren, ister hayat, ister bilinmeyen bir isigin devami de, bu icine dogdumuz olusuma etki etcek birsey cikartmak. Hemen oyle John Lennon olmaktan bahsetmiyorum elbette, ama elbette insan ise kucuk bir dunyali olmaktan baslayabilir. Hayatta denenen her hareketin, denenen diyorum cunku 2 kadeh saraptan sonra sacmalamaya baslayacagim uzere bu dunyada cok da bilmedigimiz birsey yaptigimiz icin, iyi kotu herseyin bir degeri, anlami, bir etkisi var. Sacma diye birsey yok, sadece hissettiklerimiz, ogrendiklerimiz, algiladigimizda kendimizi mutlu, mutsuz, keyifli, huzurlu, huzursuz, bikkin, sakin, heyacanli, vs.. diye adlandirdigimiz ufak ufak milyonlarca sey var. Birinin yazdigi herhangi birsey kendi capinda anlamli aslinda lakin is o kadar basit degl, elbette insanlarin kafasinda genel bir estetik kavrami da var. Yazan bir insan icin, isi komplikelestiren sey de bu aslinda. Su an elbette sanat sanat icin midir, sanat toplum icin midir demicem ama hic degilse uretim, nami deger sanatin ne oldugunu kendi icimde nasil cozmeye calistigimi soyleyebilirim.

Benim yaptigim ve insanlarin sanat diye algiladiklari hersey benim icin tamamen bir ihtiyac. Yemek, icmekten bir farki yok. Hatta bos bir havuzu dolduran muslugun anlamli olmasini saglayan havuzun diger ucundaki musluk gibi. Isin tek farki girenle cikan ayni madde degil. Bir animasyon sahnesi gibi, bir ucundan tas girip, diger tarafindan ordekler cikan bir makina gibi. Eger su an o animasyonun icinde olsaydim, sanki arkamdan bir ruzgar geliyor, benim icimden geciyor ve onumden degisik sekillerde, renk renk bir suru sey cikiyormus gibi gorunurdum.

Tekrar odaklanip yazmaya donersem eger, yazmak sanki gozleri kapatip alnindan isin cikariyormussun gibi birsey aslinda. Sonrasinda bir yaz gunu uzun bir uykudan uyanip, deniz manzarasinda kapinin onunde limonata icmek gibi birsey. Surecleri sancili, sonu keyifli bir aktivite. Bunu tam olarak tarif edip, algilatmam mumkun degil ama nihayetinde cok lazim bir ihtiyac.

Bunu da yazdim iste, mesela..

No comments:

Post a Comment